Bu yazımda Türklerde gayrimenkul mülkiyetinin evrimini değineceğim. Tarihsel ve Analitik bir inceleme olacak
Özet
Bu çalışma, Türk toplumunda gayrimenkul mülkiyetinin tarihsel süreç içerisindeki dönüşümünü incelemektedir. Göçebe bozkır kültüründen yerleşik tarım toplumuna geçiş, İslam hukukunun etkisi, Osmanlı’nın merkezi tapu sistemi ve Cumhuriyet dönemi mülkiyet reformları ekseninde, Türklerde “mülk” kavramının nasıl evrildiği tarihsel belgeler ve sosyoekonomik dinamikler çerçevesinde analiz edilmiştir.
1. Giriş
“Mülkiyet” kavramı, bir toplumun üretim biçimi, hukuk sistemi ve değer anlayışının aynasıdır. Türklerde gayrimenkul mülkiyeti, tarih boyunca toprakla kurulan ilişkiye göre biçimlenmiştir.
Orta Asya bozkırlarında hareketli yaşam biçimi, mülkiyeti “ortak kullanım hakkı” düzeyinde sınırlandırmış; yerleşik hayata geçişle birlikte mülk, bireysel ve hukuki bir statü kazanmıştır.
2. Göçebe Dönem: Kollektif Alan Anlayışı
Erken Türk toplulukları (Göktürk, Hun, Kırgız vb.), yarı göçebe bir ekonomik düzene sahipti.
Toprak, kabileye ait bir üretim alanı değil, mevsimsel bir yaylak-kışlak döngüsünün parçasıydı.
Bu nedenle özel mülkiyet yerine, topluluk temelli kullanım hakkı esastı.
Bozkır toplumlarında “mülk” yerine “il” kavramı öne çıkar. “İl” hem devlet hem de toprak anlamında kullanılır; ancak bireysel mülkiyet değil, egemenlik alanını ifade ederdi.
Bu dönemde gayrimenkul devri veya satışına ilişkin yazılı belgeler bulunmamaktadır; mülkiyet ilişkisi sözlü gelenek ve örfi kurallarla belirlenirdi.
3. Uygur Dönemi: İlk Yazılı Mülkiyet Belgeleri
Uygurlar, Türk tarihinde ilk yerleşik şehir uygarlığı kuran topluluk olarak öne çıkar.
Tarım, ticaret ve zanaatın gelişmesi, taşınmaz mülkiyetini ortaya çıkarmıştır.
Turfan bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda, Uygurca yazılmış satış ve kira belgeleri bulunmuştur.
Bu belgeler, ev, arsa ve bahçe gibi taşınmazların devrine dair ilk yazılı kanıtlardır.
Dolayısıyla Uygur dönemi, Türklerde mülkiyetin topluluk temelli olmaktan çıkıp bireysel hak ve sorumluluk temeline oturduğu ilk evredir.
4. Selçuklu Dönemi: İslam Hukuku ve Vakıf Sisteminin Etkisi
Selçuklularla birlikte Türk toplumu İslam hukuk sistemiyle tanıştı.
İslam fıkhı, mülkiyetin Allah’a ait olduğunu, insanın ise bu mülk üzerinde emanetçi statüsünde bulunduğunu kabul eder.
Bu anlayış, mülkiyetin sosyal sorumluluk boyutunu güçlendirmiştir.
Selçuklu şehirlerinde vakıf sistemi, gayrimenkulün toplumsal amaçlarla kullanımını düzenleyen en önemli kurum haline geldi.
Vakıf senetleri (vakfiyeler), mülkün kim tarafından hangi amaçla bağışlandığını belirlerdi.
Bu belgeler, Türk-İslam dünyasında mülkiyetin hem hukuki hem de sosyal bir belgeye dönüşmesinin örnekleridir.
5. Osmanlı Dönemi: Devlet Mülkiyeti ve Özel Mülkiyetin Dengesi
Osmanlı İmparatorluğu’nda toprak sistemi, miri arazi düzenine dayanıyordu.
Tarım arazilerinin mülkiyeti devlete ait olup, kullanım hakkı halka verilmişti.
Bu sistem, üretim sürekliliğini sağlarken toprak spekülasyonunu da önlemeyi amaçlıyordu.
Buna karşın şehirlerdeki arsa, ev, han ve dükkânlar özel mülkiyet kapsamındaydı.
Bu taşınmazların alım-satımı serbestti ve kadı huzurunda kayıt altına alınırdı.
15. yüzyıldan itibaren tapu tahrir defterleri, mülkiyetin resmi belgeleri haline geldi.
-
ve 19. yüzyıllarda emlak piyasası büyüdükçe, “emlak tellallığı” adlı bir aracı meslek doğdu.
Tellallar, alıcı ve satıcıyı buluşturur, işlemleri resmileştirir ve komisyon alırlardı.
Bu, modern emlakçılığın tarihsel öncüsüdür.
Tanzimat reformları (1839 sonrası) ve 1847 Tapu Nezareti’nin kuruluşu, mülkiyetin devlet güvencesine alınmasını sağladı.
Bu gelişme, Osmanlı toprak sistemini modern tapu anlayışına yaklaştırdı.
6. Cumhuriyet Dönemi: Tapu Kadastro ve Özel Mülkiyetin Hukuki Güvencesi
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Osmanlı’dan devralınan karma toprak yapısı sadeleştirildi.
1924’te Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü kurularak tüm mülklerin ulusal kayıt sistemi oluşturuldu.
Medeni Kanun (1926) ile birlikte mülkiyet, kişisel temel hak olarak tanımlandı.
-
yüzyılın ortalarından itibaren hızlı kentleşme ve göç, gayrimenkul sektörünü ekonomik bir güç haline getirdi.
Bu dönemde gayrimenkul alım-satımında aracılık yapan kişiler “emlak komisyoncusu” veya “emlakçı” olarak anılmaya başlandı.
2018 tarihli Taşınmaz Ticareti Yönetmeliği, bu mesleği resmen tanımlayarak sertifikalı hale getirdi.
7. Sonuç
Türklerde gayrimenkul mülkiyeti, tarih boyunca toplum yapısına, üretim biçimine ve hukuk sistemine bağlı olarak evrim geçirmiştir.
Göçebe geleneklerin ortak alan anlayışından Uygurların bireysel mülkiyet belgelerine, Selçukluların vakıf sisteminden Osmanlı’nın tapu düzenine ve Cumhuriyet’in modern kadastro sistemine uzanan bu süreç, Türk toplumunun devlet ve mülkiyet arasındaki dengeyi sürekli olarak yeniden tanımladığını göstermektedir.
Bugün Türkiye’deki tapu güvenliği, mülkiyet hakkı ve emlak danışmanlığı geleneği, bu binlerce yıllık tarihsel sürecin doğal bir sonucudur.